Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin



Mesaj Sayısı : 226
Kayıt tarihi : 29/08/08

TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE Empty
MesajKonu: TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE   TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE Icon_minitimePtsi Eyl. 29, 2008 7:41 pm

[sub]TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE
Yukarı Çukurova'da, Ceyhan Nehri'nin doğu yakasında yer alan, alabildiğine geniş hinterlandıyla Osmaniye; Ceyhan Nehri, Hamıs, Karaçay, Kesiksuyu ve Sabun Çayları nedeniyle sulak, hem de Çukurova'yı doğuya bağlayan yolların kavşağında olması nedeniyle işlek bir bölgededir.

Uluslar arası karayolu (D-400) ve Gaziantep-Tarsus otoyolu (TEM), hatta demiryolunun geçtiği güzergah binlerce yıldan beri "Maraş Yolu" olarak kullanılmıştır. Bu güzergâh Gâvur Dağlarını, meşhur Aslanbeli (Nurdağı Tepesi) denen yerden aşarak Çukurova ile doğu arasında bir köprü olmuştur. Bu yoldan M.Ö.333'te İran Kralı Dara ve ordusu da geçmiştir. 1671 yılında Evliya Çelebi de aynı yolu kullanmıştır.

Gavur Dağları tarihin en eski devirlerinden itibaren kaynaklarda yer almış ve birçok tarihi olaya sahne olmuştur. M.Ö. 3.bin yılı Mezopotamya kaynaklarında (Eski Akat ve Sümer), "Amanum", imparatorluk devrine ait bir Hitit tabletinde "Amana", M.Ö. 4 - 7 yy. Asur yazıtları da "Hamanu", klasik kaynaklarda "Maurun Oros" ( Karadağ ), haçlılar devrine ait batı kaynaklarında "Montana Migra" (Karadağ).İslam kaynaklarında ise "Cebel'ül - lukkam" olarak kaydedilmektedir.

Boğazköy kökenli Naramsin Tabletinde "Sedir Ağacı (Amanos) kralı İskuppu" adının geçmesiyle eski dönemlerde Gâvur Dağlarının çeşitli ağaçlar bakımından zenginliğini, bölgede M.Ö. 3. binin sonunda yerli halkın Akadlarca da tanınan bir siyasi birlik oluşturduklarını görmekteyiz.

Amanos Klik yasında Prokonsüllük yapmış olan, meşhur hatip ve devlet adamı Çiçeronun M.S. 51'de yazdığı mektupta da Amanos'lardan bahsedilmektedir.

M.S. 2. yy.'de Roma çağında, Küllü Köyünün yakınlarında yerleşik bir toplumun yaşadığı bugün hala var olan gömütlerden anlaşılmaktadır.

Osmaniye üzerinden doğuya giden ikinci yol, Örenşar, Kastabala'dan gelip, Karatepe üzerinden anti-torosları aşan, halk arasında Ağyol, Kocayol diye bilinen yoldur.

Böylesine geniş, işlek ve sulak bir bölgenin merkezini oluşturan yukarı Çukurova, doğal olarak antik çağlardan beri önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur.



TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE Osmaniye_tarihi1



OSMANLILAR DÖNEMİNDE KINIK KAZASI VE SINIRLARI
Anadolu Fatihi Kutalmış oğlu, 1. Rükneddin Süleyman Şah 1083 yılında Adana, Tarsus, Misis ve Anazarva dahil bütün Çukurova'yı, 17. Aralık 1084 Salı günü Antakya'yı fethetti. Böylece bütün Çukurova bu tarihte, Anadolu Selçuklu Devleti'nin egemenliğine girmiş oldu.
Ancak, kısa bir süre sonra, 1096'da haçlıların işgaline uğramıştır. Anadolu'da Haçlı ordularıyla amansız bir savaşa giren Selçuklular, Çukurova'yı biraz ihmal etmişlerdir. Bu hassas dönemde, Haçlılarla işbirliği yapan Ermeniler dağlardan inerek, Kilikya Ermeni Prensliğini kurmuşlardır. Ancak hiçbir zaman tam bağımsız devlet olamayan Ermeni Prensliği, daima güçlü devletlere bağlı olarak yaşamıştır. Adana Müzesindeki bir yüzünde Ermeni Prensi'nin, diğer yüzünde Selçuklu Sultanı'nın adının yazılı olduğu sikkeler, bu görüşü destekleyen çok önemli belgelerdir.
1243 Kösedağ savaşı sonrasında ortaya çıkan Moğol baskısı ile Anadolu'da yoğun bir nüfus hareketliliği yaşanmaya başladı. İçlerinde Beydili mensubu Türkmenlerinde bulunduğu bir grup Suriye'ye göç ederek Memluk Devletine sığındılar. Bir Memluk müellifi, Moğolların baskısından kaçıp Memluk Devletine sığınan Türkmenlerin 100 bin aile olduğunu ve Sultan Baybars'ın bunlara Gazze'den Sis'e ( Kozan ) kadar uzanan yerlerde, İktalar vermiş olduğunu söylemektedir. Sultan Baybars 1266, 1273 ve 1275 yıllarında Çukurova ve çevresine Türkmen atlıları ile akınlar yaptı. Bu Türkmen atlıları dediğimiz ve dalga, dalga Çukurova'ya akın eden Türkmenler, Oğuz'ların üçok kolundan, Yüreğir, Kınık, Bayındır ve Salur boylarının mensuplarıdır. Orta Asya bozkırlarında olduğu gibi, konar-göçer yaşayan, oku ve yayı çok iyi kullanan, uzun saçlı bu Türkmenlerden Yüreğir oğlu Ramazan, 1352 yılında, Memluk Devleti tarafından, Çukurova'daki Türkmenlerin Beyliğine getirildi. Böylece 14.yy da, çoğunlukla kalelerine oturulan Çukurova'da, köyler ve kasabalar kurulmaya başlandı. Bu yeni uygarlık döneminde Pyrmos; " Ceyhan Nehri", Amanos'da "Gâvur Dağları" adını aldı.
Çukurova'ya gelen Türkmenler arasında Selçuklu Devleti'nin kurucularını ve hanedanını da çıkarmış olan Kınıklar, güçlü bir boydu. Hatta 1375 yılının başlarında, Ebu Bekir adında beyleri ile 15.000 Kınıklı Kozanı (Sis) kuşatmışlardı. Böylece Kilikya Ermeni Prensliğini de sona erdirmişlerdi. Bu olaydan üç yıl sonra, Memlukların kışkırtması sonucu, Yüreğir'ler ile arası açılan Kınıkların, büyük bir kısmı Çukurova'dan göç etmiştir.
Çukurova'nın 1516'da Osmanlı Devletine bağlanmasından sonra, 1521 tarihinde yapılan arazi ve nüfus yazımında, Kınık'ların, bir kaza kurdukları tespit edilmiştir. Üstelik Kınık'ların göçebe olmadıkları, yani yerleşik ve çok uygar yaşadıkları anlaşılmıştır.
Yapılan inceleme ve araştırmalarda, şimdiye kadar yeri bilinmeyen bu ünlü Kınık Şehrinin yerinin, bugünkü Osmaniye olduğu anlaşılmıştır.
1521 yılında, iki mahallesi olan Kınık Şehrinin, 1.572'de beş mahallesi, 16 köyü ve 54 ekinliği (mezrası) olduğu belirlenmiştir. Nüfusu' da 7.28'i merkezde, 1.504'ü köy ve ekinliklerde olmak üzere, 2.332 kişidir. Aynı yıl beyliğin merkezi olan Adana'nın nüfusu da 3.981'dir.
Kınık halkının çoğunluğu çeltikçilik yapıyor, pamuk, buğday, arpa ve yulaf tarımı ile uğraşıyorlardı. Bizanslıların bazalt taşlarla yapılmış basit el değirmenlerine karşılık, Çukurova Türkmenlerinden Kınık'ların Mercin Çayı üzerinde Ramazanoğlu Vakfı ile yaptırılmış, su ile çalışan değirmenleri vardı.
Kınık Şehri aynı zamanda ünlü bir ticaret merkezi ve pazaryeri idi. Adana-Misis-Kurtkulağı - Payas hattı üzerinden geçen Şam yolu (İpek Yolu) ile buradan geçen Maraş Yolu tüccarları develerle, atlarla, katırlarla gelip alış-veriş yapıyorlardı. Haftada bir kurulan ve İsneyn pazarı denen bu pazarda; pirinç, bal, yağ, üzüm, un, pekmez, bez, arpa, keçe ve yapağı gibi çeşitli mallar alınıp satılıyordu.
1671 yılında, İsneyn pazarının da kurulduğu gün, buradan geçen dünyaca ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi, pazarda 20.000 - 30.000 kişinin alışveriş yaptığını biraz abartarak belirtmiştir. Hatta "Müzeyyen İsneyn" yani "güzel İsneyn" diyerek övmüştür. "İnşallah-u Taala bu İsneyn bir şehr-i azim olur" diye de dua etmiştir. Daha sonra İsneyn adı o kadar ünlenmiştir ki Kınık adıyla özdeşleşmiştir. Mesela H.1118/ M. 1707 tarihli fermanda ".İfraz-ı Zülkadir taifesinden mukaddema İsneyn ovası civarında cibal-i saibbaya tehassun iden tacirlü cemaatlerinin biavnihi Taala cemiyetlerinin tefrik ve cezaları verilmesi..." denilerek, Kınık yerine, İsneyn adı da kullanılmış ve buradaki asayiş sorunlarının çözümü istenmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kınık halkının, pazarının ve çeltikçilerinin hukukunu düzenlemek için, 18 madde halinde "Kanunname" yayınlanmıştır. Mesela kanunnamenin bir maddesinde "ve etraftan Pazaryerine gelip dükkân kuran tacirlerden ve çerçilerden her birinden dükkân başına ikişer Halebî Akçe alınır imiş." denilerek dükkân açmak isteyenlerden alınacak ücret belirlenmiştir.
1691 tarihli sınır nameye göre Kınık şehrinin sınırlarının, bugün de yukarı Çukurova dediğimiz; Erzin, Hacbel, Zorkun, Hınzır ve Cebel üzerinden Düldül dağına, ovada Osmaniye ve Ceyhan Nehri boyunca, Ceyhan İlçesinin kuzeyinin tamamını içine alan bölgeye yayıldığı görülmüştür. Evliya Çelebi de Aslanlıbel'e geldiğinde "O mahalde İsneyn Pazarının Kınıklı kazası ve Adana eyaleti hududu tamam oldu" diyerek, Kınık'ın doğu sınırının buraya kadar geldiğini bildirmiştir.
Böylesine geniş bir bölgeye yerleşmiş olan keçe külahlı Türkmen kocaları, sandal tumanlı Türkmen kızlarıyla, Kınıklar, çok mutlu yaşıyorlardı. Çukurovalı ünlü ozan Karacaoğlan da bu dönemde yaşamıştır. Ancak Celali isyanları ile başlayan yasa dışı hareketler nedeniyle, Kınıkların mutluluğu uzun sürmemiştir. Dulkadiroğlu elinden ayrılıp geldikleri için "İfraz-ı Zülkadiriye" denen aşiretlerden özellikle Tecirli, Cerit ve Akçakoyunlular Kınık'a yerleşmişlerdir. Devletin aşırı vergi isteklerinden, aşiretlerin talanlarından yılan Kınıklar, yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Çoğunun dağlara çekildiği söylenirse de, nereye gittikleri tam olarak bilinmemektedir.
Kınık Şehrinin köylerinden olan Viranşehir'in; Toprakkale'nin doğusu veya Osmaniye'nin kuzeyindeki Örenşar denen yer Laçalu'nun, Toprakkale'nin güneyindeki Leçelik İnab'ın, Sakızgediği yamacındaki Hanneblikeli denen yer, Mercin'in, halen Ceyhan'ın kuzeyindeki aynı adla anılan köy, Türki'nin de, yarpuzdaki Türkdüzü olduğu sanılmaktadır.
Harabeye dönen Kınık Şehrinden ayakta kalanlar; Kınık eşrafından Hacı Osman ağanın kendi adıyla anılan köyü, yani şimdiki Hacı Osmanlı Mahallesi ve Evliya Çelebi'nin "Kınık Kalesi" dediği Toprakkale ile Karaçay'da Hasan Dede, Dereobasında Pir Sofu, Fakıuşağında Yağmur Dede, Toprakkale'de askeri mühimmat deposunun batısındaki tepede Süleyman Dede, adlı Kınık ulularının mezarlarıdır.
Kınık, 19. yy. da Osmaniye kuruluncaya değin bir kaza merkezi olarak anılmaya devam etmiştir.


TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE Osmaniye_tarihi2

BUNALIM DÖNEMİNDE GÂVUR DAĞLARI
Gâvur Dağları olarak ünlenen bu sıra dağlar Belen'den başlayıp Düldül Dağlarına kadar uzanırlar. Bir Başka ifade ile bu ünlü dağ silsilesi Maraş çevresinden başlar, kuzeydoğu, güneybatı yönünde sıralanarak Asi nehrine kadar ulaşır. Ahmet Cevdet Paşa'nın tarifi de bu doğrultudadır.
Tarihin değişik safhalarında çeşitli isimlerle anılan bu amansız sıra dağlar, Orta Çağda Bizans - Abbasi sınırını oluşturmuş ve Bizanslılar tarafından "Amanos Dağları" olarak anılmıştır. Araplar ise "Kafir Dağları" demişlerdir.
Karadağ ismi ilende bir dönem bilinen bu muazzam silsile Ulaşlı'lara yüzyıllarca yurtlukta yapma görevini ifa ettiğinden olsa gerek Ulaşlı dağları olarakta anılabilmektedir. Bölge daha sonraları ise Cebeli bereket olarak isimlendirilmiştir. Haziran 1941'de, Ankara'da toplanan 1. Coğrafya kurultayı, yukarıda saydığımız gibi değişik isimlerle anılan Gâvur Dağlarının adını, Amanos Dağları olarak kabul etmiştir.
Kınık Şehrinin ve köylerinin terk edilmesinden sonra, başta Tecirli ve Ceritlerin kışlağı olan Çukurova; sazlık, bataklık ve ormanlık hale gelmiştir. Ahmet Cevdet Paşa, 1865 yılında, Osmaniye'den Kadirli'ye giderken, otların aşırı yüksekliği nedeniyle askerlerin kargılarının ucunun bile görünmediğini, öncü askerlerin otları biçerek yol açtığını, 150 yıldır sürülmemiş olan toprakların leş gibi koktuğunu bildirmiştir.
Mufassal Tahrir Defterleri ile Ahmet Cevdet Paşa'nın verdiği bilgilerden de öğrendiğimiz üzere, 16.yy. ile 19 yy. arasına rastlayan dönem, Osmanlı Devletinin eski ihtişamını ve gücünü yavaş, yavaş kaybetmeye başladığı dönemdir. Batıda özellikle Avusturya ve Rusya ile yapılan savaşların kaybedilmesiyle Celali isyanları Anadolu ve Rumeli'deki toprak düzeninin bozulmasına dolaysıyla devletin yerine mahalli bölgelerde Ayan ve Ağa dediğimiz nüfuzlu kişilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1735' ten birkaç yıl önce, Burnaz ile Kurtkulağı arasına yerleştirilen İfraz-ı Zülkadiriye Türkmenlerinden Döngelelu, Ulaşlı, Çalışlu, Develu ve Kebelu oymakları yerlerini terk ederek Okçu İzzettinli Kürtlerinin yaylağı olan Gâvur Dağlarına göç etmişlerdir. Böylece bölgedeki merkezi otorite zaafı daha da hızlanmıştır. Bunun sonucu olarak merkezi otoriteden vazgeçmek istemeyen devlet ile bu nüfuzlu kişiler sonraları karşı karşıya gelmek durumunda kalmışlardır. Öyle ki, bu oymaklardan çıkan, "Samur Kürklü Küçükalioğulları" sonradan Paşa olan Halil Bey ve oğlu Dede Bey ile onun da oğlu Mıstık Paşalar, Payas'da, hacıları ve yolcuları soyarak ünlenmişler, derebeyi olmuşlardı. Hatta Padişah Abdulaziz'in hediyelerini Mekke'ye götüren Surre Alayı dahi, Burnaz'da soyulmuştu.
Gâvur Dağlarındaki Ulaşlı oymağına mensup Alibekiroğlu, Karayiğitoğlu, Çenetoğlu, Kaypakoğlu Ağaları da, Küçükalioğullarının beylerine tabi idiler.
Dulkadirli eline bağlı oymaklardan bazılarının adı, yörede hala yaşamaktadır. Osmaniye / Gebeli'de Kebelular, Zorkun'da Küreciler, Küllü'de Küşne, Fenk'te Hacılar, Bahçe / Yuvaklı'da Yuvaklı, Kapılı'da Söylemezli, Cebel'de Oruçgazi oymakları yaşamış olmalıdırlar.


TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE Osmaniye_tarihi3
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://sinemax.yetkin-forum.com
 
TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Tarihi Konular :: Osmaniye Tarihi-
Buraya geçin: